Üşüyoruz.
Kaloriferler sonuna kadar yanıyor, şehirler kalabalık, telefonlarımız hiç susmuyor. Ama biz, kemiklerimize kadar işleyen o tuhaf yalnızlıkla üşüyoruz.
Bir şeyler eksik.
Adını koyamadığımız, modernitenin o parlak ambalajlı kutularının dolduramadığı bir boşluk bu.
Son yıllarda bir moda fısıldanıyor kulaklarımıza. Çok “çağdaş”, çok “Avrupai” bir fısıltı: “Ali’siz Alevilik”.
Diyorlar ki; “Atın sırtınızdaki o eski yükleri. Ali’yi, İslam’ı, Kitab’ı çıkarın aradan. Sadece hümanizm kalsın, sadece insan kalsın.”
Kulağa ne kadar hoş geliyor, değil mi? Hafiflemek… Özgürleşmek…
Ama durup bir düşünelim.
Bu bir özgürleşme reçetesi mi, yoksa bir “omurgasızlaştırma” operasyonu mu?
Sosyolojik bir gerçek var: Bir binanın kolonlarını keserseniz, o bina size daha geniş bir salon sunar; ama ilk depremde mezarınız olur.
İşte “Ali’siz Alevilik” dedikleri proje, bu toplumun manevi kolonlarını kesme girişimidir
Kabuk ve Öz
Bize yıllarca şekilcilik dayatıldı, reddettik. Haklıydık. Çünkü biz “kabuğa” (Zahir) değil, “öze” (Batın) taliptik.
Ama şimdi daha büyük bir tehlike var: Özü kaybetmek.
Birileri Hz.Ali’yi sadece “tarihsel bir Arap komutanı” parantezine sıkıştırıp, onu inancın merkezinden çekip almaya çalışıyor.
Oysa Ali, Alevilik için bir şahıstan ibaret değildir. Ali bir “Duruş”tur.
Ali, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” diyen o evrensel manifestonun kılıcıdır.
Ali, ilimdir. Ali, irfandır.
Sen Ali’yi denklemden çıkardığında, Cem evinde yaptığın ibadet, sadece folklorik bir dansa dönüşür. “Dar”a durmanın, “Gülbank” çekmenin manası kalmaz.
İçi boşalır.
Ve içi boşalan her şey, başka şeyler tarafından doldurulur.
Neyle mi? Hiçlikle.
Gençlerimizin savrulduğu o deizm ve ateizm girdabıyla…
Coğrafya Ders Vermez, Bedel Ödetir
Konu sadece teolojik bir tartışma olsaydı, “herkesin inancı kendine” der geçerdik.
Ama mesele Beka.
Bakın yanı başımıza, Suriye’ye.
Oradaki yangın bize çok net bir ders verdi: “Bölünürsen, yok olursun.”
Bu coğrafyanın kurdu kuşu pusuda beklerken, bizi “Müslüman değiliz, ayrı bir diniz” diyerek ana gövdeden, o kadim İslam ağacından koparmak isteyenlerin derdi sizin özgürlüğünüz değil.
Derdi; sizi köksüz bırakıp, jeopolitik rüzgarlarda savrulacak bir “aparat” haline getirmek.
Avrupa’da devlet destekli, maaşlı “memur dedeler” eliyle kurgulanan bu mühendislik, bizi Anadolu’nun bin yıllık irfanından koparıp, kiliseleştirilmiş, ruhsuz bir yapıya dönüştürmek istiyor.
İzzet ve şeref, köklerdedir.
Yıllarca bize onur kazandıran o “Hakk-Muhammed-Ali” yolundan ayrılırsak, bizi ayaklar altında havlatırlar.
Kütüphanene Dön
Peki ne yapacağız? Sünnileşecek miyiz?
Asla.
Alevilik, İslam’ın Emevi saraylarında kirlenmemiş, Hz.Ali’nin adaletinde ve Ehlibeyt’in masumiyetinde korunmuş “Öz”üdür.
Bizim başkasının gömleğine ihtiyacımız yok. Kendi gömleğimiz bize yeter.
Tek ihtiyacımız olan; kulaktan dolma sözleri, kahve dedikodularını bırakıp “İlme” dönmek.
Körü körüne inanmak değil; bilerek, anlayarak, hissederek “Ben buradayım” demek.
Son Söz:
Ali’siz bir Alevilik, içsiz bir ceviz gibidir.
Kırarsın… Gürültü çıkarır ama içi boştur.
Seni doyurmaz. Seni ısıtmaz.
Ocağın ateşi hâlâ közlü. Küllerin altında seni bekliyor.
Üflemek ve o kadim ateşte ısınmak senin elinde.
Bu senin hikayen.
Başkalarının kalemine terk etme.
Özüne sahip çık.