
Tarihin en teslimiyetçi ABD gezisi… Böyle dedirtecek birçok olaya tanık olundu; ABD Başkanı Donald Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmesinde.
“Erdoğan, Trump’a 5 dakikalık görüşme için yalvarıyor…” Bir ABD’li bakan bunu söyledi, ulusal onur ezildi, ses çıkmadı.
“Erdoğan’a istediği meşruiyeti vereceğiz…” Bir başka ABD’li bunu söyledi, ‘yerli-milli’ balonu söndü, sessizce geçiştirildi.
“Trump’tan randevu koparabilmek için oğlu ile ‘Sizden sayısız uçak alacağız’ pazarlığı yapıldı…’ Ülkenin parlamentodaki en büyük muhalefet partisinin lideri ‘rüşvet’ iddiasında bulundu, doğru dürüst bir yalanlama gelmedi.
Gazze konusunda ‘çıt’ çıkmadı!
ABD’nin yaptırımları kaldırılmadı. “Eğer istediğimiz gibi bir anlaşma yaparsak her an olabilir, o kolay” denildi… İlk şart hemen oracıkta sunuldu: Rusya’dan gaz almayı kes!
‘Dünya lideri’ propagandası yerle yeksan, diller ise lâl oldu.
Sonra ABD Senatosunun, yerli savaş uçağı KAAN üretiminde kullanılacak motorlar için onay vermediği açığa çıktı… Olayı itiraf eden suçlandı, ABD’ye tek laf edilmedi.
Türkiye F-35 savaş uçağı projesinden çıkarılmıştı, o programa dönüş yolu da kapalı.
Tüm bunlara rağmen Erdoğan’a göre ziyaret ‘Fevkaladenin fevkinde başarılı geçti.’
Ortada tam bir at pazarlığı var. Pazarlık var fakat ortada at yok, cepteki para da uçtu! Ama Erdoğan ABD’den alınacak uçaklarla övünüyor, büyük bir iş başarmışçasına ağzından şu sözler dökülüyor: Uçak almak muhalefetin zannettiği gibi bakkaldan süt almaya benzemez.
Oysa ortada Erdoğan’a bu işi ‘Süt almak mı zannettin’ diye sorulacak bir tablo var; ülkeyi yıllarca bağlayacak, döviz ihtiyacını artıracak, bağımlığı derinleştirecek bir tablo!
Ulusal onuru harcamanın dışında bir başka bedel var! Halkın cebinden çıkacak, ekmeğimizi küçültecek, borcumuzu artıracak…
Belli ki… Yapılan müsriflikleri, har vurup harman savurmaları, saraylarını, 13 makam uçağını, lüks makam araçlarını geçmişte, ‘İtibardan tasarruf olmaz’ diye savunan Erdoğan başka bir boyuta geçmiş; Meşruiyetten tasarruf olmaz!
Oysa ülkeyi ‘gösteriş tüketimi’nden daha çok zora sokan, ülkenin faturasını, vatandaşın sırtındaki yükü büyüten ‘iktisadi anlaşmalar’dır. Haliyle, ‘Meşruiyete paha biçilmez’ denilerek yapılan anlaşmaların bedeli, 100 milyon dolarlık makam aracı gibi itibar harcamalarının bedelinden daha ağır!
İsrafı bir yerde durdurmak mümkün. Ama yanlış anlaşmaları, yanlış yatırımlarda olduğu gibi devre dışı bırakmak çok zor. Hatta durdurmanın bedeli bazen daha büyük maliyete yol açabilir.
Neye yol açıldığına bakalım.
Küçükten başlayalım.
Trump’a el boş gidilmedi. ‘Lokum paketi’ niyetine Amerikan ürünlerine ek vergiler kaldırılarak gidildi. Gidilmeden ABD’ye dış açık sözü verildi; ABD’den alınan, ABD’ye satılandan daha fazla artacak.
‘Birkaç milyar dolarlık açıktan bir şey olmaz’ mı? Acaba?..
İyi de parası ödenmiş ama henüz teslim edilmemiş F-35’lerde gelişme yok! Peşinat olarak ödenmiş 1.2 milyar dolara el koydular. F-35’ler de dahil bütün bu yaptırımlar Rusya’dan S-400 füzesi alındı diye başlamıştı; krize neden olan, toplam maliyeti 2.5 milyar dolar olan S-400’ler şimdi depoda çürüyor. Oysa satın alındığında, “Rusya ile iş birliği daha da gelişecek S-500’lerin ortak üretimine geçilecek’ deniyordu, iddialar da çöp oldu, tıpkı füzeler gibi.
S-400’e ödenen 2.5 milyar dolar zayi oldu, F-35’e ödenen 1.2 milyar dolar gasbedilmiş durumda. Toplamdaki 3.7 milyar dolar bugünkü kurdan yaklaşık 155 milyar lira ediyor. Bu parayla 150 yataklı, tam teşekkülü 60 adet hastane inşa edilebilirdi.
Engellenen 40 adet F-16 alma ve mevcut 79 adet F-16’yı modernize etmek için ön açılmış gibi… Ancak Türkiye anlaşma yapıldığında uçaklara 6.5 milyar dolar ödeyecekti, şimdi 23 milyar dolardan bahsediliyor.
‘Amerikan tarafını zengin edecek paket’ denilerek önü açılan F-16 meselesinde dahi ek fatura 16.5 milyar dolar.
Ayrıca 2019 yılında liste fiyatlarını yayımlamayı bırakan Boeing’ten alınacak 225 adet uçak meselesi var. Tanesi 100 milyon dolarlık uçaklardan yıllara yayılan alımlar yapılacak.
Zamana yayılmış bir 10 milyar dolarlık yük daha!
Şimdi turpun büyüğüne gelelim.
Amerika’dan sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) satın almak için 20 yıllık anlaşma imzalandı. Ederi 43 milyar dolar!
Rusya’dan alınan gazın daha uygun fiyatlı olması… ABD LNG’sinin sıvılaştırma, taşıma, yeniden gazlaştırma maliyeti nedeniyle en az yüzde 20 daha pahalıya geleceği… Artan enerji maliyetinin konutlardan sanayiye faturayı kabartacağı… Maliyetin fiyatı ve enflasyonu tetikleyeceği gibi pek çok maliyet uzmanlarca sıralandı.
Rusya’nın vereceği olası tepki ve o tepkinin faturası ise belirsiz! Ama bir de sıralanmayan var: Onlarca yıl ipotek altına alındı.
Yukarıda sıraladığımız anlaşmanın Türkiye’ye faturası 75 milyar doları buluyor. Türkiye toplam dış borcunun yüzde 15’i kadar bir fatura demek bu! Daha çok döviz ihtiyacı, daha çok döviz borcu ve faizi demek. Bu faizler, halka ‘enflasyon vergisi’ olarak yansıyacak; Erdoğan’ın meşruiyet ihtiyacının ve Oval Ofis’te ağırlanmasının acısı, evdeki sofradan çıkacak.
***
Şunu da vurgulayalım: Yılların sarmalına gaz verilmiş olacak.
Şöyle ki… Döviz kurundaki artışı sınırlı tutabilmek için, ülkeye döviz girişi olsun diye dünyanın faizi ödeniyor. ‘Bağımlı ekonomide kur artışı enflasyonu tetikler’ gerçekliğinden hareketle, döviz kurundaki artış sınırlı tutuluyor, enflasyondaki artış dizginlenebilsin diye…
Yüksek faiz cazibesiyle ülkeye döviz getiren, ülkeden parasını çıkarırken getirdiğinden daha fazlasını götürüyor. Yani 100 dolar getiren giderken 120 dolar ile çıkıyor. Çıkışta getirdiğinden daha çok döviz talebi oluşturuyor.
Kur düşüklüğü yurt dışındaki ürünleri daha ucuz hale getirdiğinden ithalat artıyor. Çünkü kur 20 TL iken 1 tane alınan üründen kur 40 TL olduğunda iki tane alınabiliyor. İthalattaki bu artış da döviz talebini büyütüyor.
Kur bastırılınca yani döviz enflasyona göre daha az değer kazandıkça, faizi daha düşük diye dövizle borçlanma işi de artıyor. Bu da başka bir döviz talebi oluşturuyor.
Zincirleme bu talepler kuru bir dönem sonra tekrar yukarı itiyor. Orta vadede bir yandan finansal kırılganlık artıyor yani kur yükseldikçe kriz tetikleniyor; enflasyon artıyor, döviz borcunun TL karşılığı tırmanıyor vs… Diğer yandan da dövize bağımlılık kronikleşiyor.
Bu bir sarmal! Ve faiz, kur, enflasyon sarmalının hiç eksik olmadığı ülkemizde ABD ile anlaşma sarmala can suyu olacak. ABD emperyalizmine olan bağımlılık da katmerleşecek! ‘Milli’ diye yutturulan davalar işte bu sarmalın içinde emeğin, doğanın, ülke birikimin ulusal ve uluslararası yağmalanmasından başka bir şey değil!