Ali’yi Söküp Atamazsınız!

Ali’yi Söküp Atamazsınız!
Yayınlama: 21.09.2025
Düzenleme: 02.10.2025 12:25
31
A+
A-

Ali’yi Söküp Atamazsınız!

Son zamanlarda, Alevi toplumunun en hassas damarlarından birine dokunan ve adeta bir kimlik bunalımı yaratmayı hedefleyen bir söylemle karşı karşıyayız: “Alisiz Alevilik”. Bu ifade, basit bir entelektüel tartışma veya teolojik bir farklılık gibi sunulmaya çalışılsa da, aslında Aleviliğin binlerce yıllık varoluşsal temellerine yöneltilmiş köklü bir meydan okumadır. Aleviliği köklerinden koparmak, onu özünden ayırmak ve ruhunu bedenden sökmek isteyenlerin elindeki en tehlikeli manivela budur.
Peki, neden bu kadar tehlikeli?
Her şeyden önce, bu söylem doğrudan inancımızın kalbini hedef almaktadır. Geleneksel Alevi inancında Hz. Ali, tarihin bir döneminde yaşamış ve gitmiş bir şahsiyet değildir. O, ilahi hakikatin yeryüzündeki tecellisi, bilginin kapısı, adaletin sarsılmaz kılıcıdır. O, nefes alıp verdiğimiz her deyişin, yürüdüğümüz her yolun mihenk taşı olan “Hak-Muhammed-Ali” üçlemesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Ali’yi bu üçlemeden çekip almak, bir binanın temel kolonunu dinamitlemekten farksızdır. Geriye kalan, enkazdan başka bir şey olmayacaktır. Bu sebeple “Alisiz Alevilik” tartışması, inancın kendisine yapılmış bir saldırıdan başka bir anlam taşımaz.
Elbette bu fikirleri savunanlar, kendilerine “tarihsel” veya “modern” bir zemin yaratmaya çalışıyorlar. Kimi Aleviliği “İslam dışı” bir Anadolu sentezi olarak pazarlıyor, kimi “tarihsel Ali” ile “mitolojik Ali” diye suni bir ayrım yaratarak inancımızdaki Ali’yi önemsizleştirmeye çalışıyor, kimi de köklerimizi antik Anadolu medeniyetlerinde arayarak yolu ve erkanı bambaşka bir kimliğe büründürme gayretine giriyor. Bu çabalar, iyi niyetli bir kimlik arayışı gibi görünse de, sonuçları itibarıyla Aleviliği kendi tarihsel ve inançsal bağlamından koparan bir revizyonizm projesidir. Yüzlerce yıldır ozanlarımızın dilinden düşmeyen, cemlerimizde anılan, zalime karşı mazlumun sığınağı olan Ali’yi denklemden çıkardığınızda, o “yeni anlatı” Alevilik olmaktan çıkar.
Bu tartışmanın, Alevi toplumunun maruz kaldığı devlet öncülüğündeki asimilasyon baskıları, tarihsel zulmün yarattığı travmalar ve içsel dönüşüm sancıları zemininde yeşerdiğini de görmek gerekir. Evet, Aleviler kimliklerini özgürce yaşamak ve kendilerini tanımlamak için büyük bir mücadele veriyor. Ancak bu mücadele, bizi biz yapan temel değerleri inkâr ederek kazanılamaz. Asimilasyon politikalarına karşı duruşumuz, kendi köklerimize daha sıkı sarılarak anlam kazanır; köklerimizi baltalayarak değil. “Alisiz Alevilik” söylemi, farkında olmadan, Aleviliği “ehlileştirmek” ve dönüştürmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmektedir.
Sonuç olarak, bu mesele basit bir fikir ayrılığı değildir. Bu, Aleviliğin modern çağda var olup olmama, kimliğini koruyup koruyamama meselesidir. Ali, Aleviliğin sadece bir figürü değil, onun ruhu, vicdanı ve adalet pusulasıdır. O’nsuz bir Alevilik, kalpsiz bir bedene benzer. Bu yolu kirletmek, bu bağı koparmak isteyenlere karşı en büyük cevabımız, Ali’nin adını dillerimizden, sevgisini gönüllerimizden ve adaletini yolumuzdan eksik etmemek olacaktır.

Sertaş BEDİR

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.