Yemek ve müzik artık birbirinden ayrılmaz hale geldi. Her iki kültür alanı da birbirini değiştirip dönüştürmeyi başarıyor. İrem Erdoğan Türen ve Prof. Dr. Seyit Yöre özgün bir çalışmaya imza atarak ‘Burgerin Müziği’nin peşine düştü.GÖZEN ESMER
Kültür hayatı içerisinde gastronominin yeri gün geçtikçe artıyor. Özellikle Türkiye’nin her yerinde düzenlenen gastronomi festivalleri büyük bir ilgi görüyor. Günümüzün yemek kültürü ise müzikten ayrı değil. Polzonetti’nin kurucusu olduğu gastromüzikoloji kavramı ise yemek ve müzik ilişkisini açıklıyor.İrem Erdoğan Türen ve Prof. Dr. Seyit Yöre’nin hazırladığı “Burgerin Müziği”, müziğin yemeğin kültürel atmosferini inşa eden bir unsur olduğunu ortaya koyuyor. Caferağa’daki hamburgerciler esas alınarak ‘MÜZİK YEMEĞİN ATMOSFERİNİ İNŞA EDİYOR’
– Kitapta müziğin bir temsil olduğundan söz ediyorsunuz. Gastronomi ise bugün bir kültürün oluşumunda ve tanımlanmasında önemli bir yere sahip. Peki müzik, yeme alışkanlıklarını ve yemek kültürünü etkiliyor mu? Her iki kültür alanı arasında nasıl bir etkileşim söz konusu?
Aslında müzikle yemek, insanın duyusal evreninde birbirinden ayrı düşünülemeyecek iki ifade biçimidir. İkisi de kültürün sesidir; biri kulağa, diğeri damağa hitap etse de, ikisi de aynı toplumsal belleği taşır. Müzik, yeme alışkanlıklarını doğrudan değiştirmekten çok, onları anlamlandırma biçimimizi etkiler. Örneğin, Amerikan popüler müziğiyle birlikte burgerin yalnızca bir yiyecek değil, bir yaşam tarzının, hızın ve modern olma hâlinin de sembolü hâline geldiği söylenebilir; bu durumda burgerin temsil ettiği kültürle o kültürün müziği neredeyse iç içe geçmiştir. Araştırmamızda gördüğümüz şey, müziğin yemeğin yalnızca arka planı değil, onun kültürel atmosferini inşa eden bir unsur olduğu oldu. Bir mekânda çalan müzik, o yemeğin ait olduğu kültürü temsil eder ve insanlar farkında olmadan o temsilin bir parçası olur.hazırlanan çalışma, müziğin ve yemeğin bir kimlik göstergesi haline geldiğini gösteriyor. Türen ve Yöre ile “Burgerin Müziği”ni konuştuk.Müzik, yeme alışkanlıklarını dolaylı ama ölçülebilir biçimde etkileyebilir. Bu, 1970’lerden beri yapılan “background music” (arka plan müziği) çalışmalarında kanıtlanmıştır:
• Müziğin temposu yeme hızını değiştirir. Yavaş tempolu müzikler, insanların daha uzun süre oturmasına ve daha fazla tüketmesine yol açar.
• Ses yüksekliği ve frekans aralığı, insanların duyusal eşiğini değiştirir. Yüksek perdedeki sesler tatlı tatların, düşük perdeler ise acı ya da tuzlu tatların algısını güçlendirebilir.
• Klasik müzik dinletilen restoranlarda insanlar kendilerini “daha kaliteli” bir ortamda hisseder ve fiyat algısı yükselir.
Dolayısıyla müzik, doğrudan yemeği değil, yemeye ilişkin davranışı ve algıyı etkiler; yani “alışkanlığı şekillendiren çevresel faktör”dür.
Kaynak: AYDINLIK GAZETESİ